"Seni Görmişem" / Anılar 4
Hasip Pektaş, Ağustos 2024
1974 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nden 60 kişi mezun olmuştuk. Başarılı olanlardan 10 kişi Öğretmen Okulları için seçilmiştik. 24.07.1974 tarihinde Muş Kız İlköğretmen Okulu'na atanmıştım. 03.11.1975 tarihine kadar Resim-İş ve Sanat Tarihi öğretmeni olarak Muş'ta çalıştım. Öğretmenlik yaşamımın en unutulmaz anlarıydı. Eğitime susamış, istekli öğrencilere bir şeyler kazandırmak mutluluk veriyordu. Bazı öğrenciler bekar evimize ziyaretimize gelirdik, birlikte yemek yerdik, sohbet ederdik. Muş'ta çalışmanın zorlukları da vardı. Şubat tatilinden döndüğümde küçük bekar evimizin kapısını karlarla kaplı bulmuştum. Damlardan kürünen karlar sokağı doldurmuş, dam hizasına kadar kar yığılmıştı. Komşudan bir kürek isteyip dakikalarca kapı önünü açmaya çalışmıştım. Bunu unutamam. Bir de bazı soğuk günlerde sobayı yakmayı üşenip pantalon ile yatağa girdiğimi hatırlarım. 1,5 yıl sonra mahrumiyetten kurtulayım diye askere gitmeye karar verdim. Ama Siirt'te askerlik yapmak zorunda kaldım. Altta, öğretmen ve öğrenci arkadaşlarla o yıllara ait bir anı fotografı. Ve Muş Kız İlköğretmen Okulu'nun merkezdeki taş binası. Sonradan Muş İlköğretim Okulu olmuş.
Asıl iz bırakan anım yıllar sonra gerçekleşti. Hacettepe Üniversitesi'nde çalıştığım yıllarda zaman zaman Üniversite sınavlarında ÖSYM gözlemcisi olarak başka kentlerde görevlendirilirdik. 2000'li yıllardaydı sanırım ilk göz ağrım olan Muş'a gitmek için istekte bulundum. Kabul edildi ve Muş'a gittim. Aradan yıllar geçmişti. Kent biraz değişmişti. Anılarım geldi gözümün önüne. Muş İl sınav komisyonu başkanlığına gidip beni eski İlköğretmen Okulu'nda da görevlendirmelerini rica ettim. Pazar'ı bekleyemedim, Cumartesi'den gittim okuluma. Merak ediyordum. Bir görevli karşıladı. 1974 yılnda bu okulda Resim öğretmeni olarak çalıştığımı, yarın da gözlemci olarak geleceğimi söyledim. Öğretmen odasına falan baktım, çıktım.
Pazar günü ilk işim okuluma uğramak oldu. Kapıda "hocam" diyerek elime sarılan, saçları kırlaşmış bir öğretmen karşıladı beni. Kendini tanıttı. 1974'de öğrencim olduğunu şimdi ise bu okulun müdürü olduğunu söyledi. Kıvanç duydum. Beni müdür odasına çıkardı ve çekmecesini açıp İlköğretmen Okulu diplomasını çıkardı. İşte bu benim öğrencimdi. Öğrencilik yıllarının fotografını ve ellerimle yazdığım diplomasını görünce çok duygulandım. Zaten bunları görmek için gelmedim mi Muş'a?
"Hocam öğlen konuğumsunuz, birlikte yemek yiyeceğiz, hemen şurada okulun karşısındaki park restaurantta. Hem haber verdim sizin çok sevdiğiniz öğrenciniz Turgut da gelecek" dedi. Kabul edilmez mi bu teklif? Öğlen buluştuk. Yemek siparişlerimizi verdik. Sohbet ediyoruz. "Bu gelen Turgut mu dedim" ses yok. Ama o geldi boynuma sarıldı. Hocam deyip elimi öpmeye kalktı ak saçlı Turgut. Vefalı öğrencim Turgut zorla öptü elimi ve karşıma oturdu. Ben de çok duygulanmıştım. "Turgut sen neden bir şeyler yemiyorsun?" dedim. Turgut'un yanıtı: "Ben seni görmişem, doymuşam"
Bu öğretmenlik mesleği başka bir şey. Dokunduysan bir öğrencinin yüreğine, yıllar geçse de dokunur o da senin yüreğine. Bu da bizim zenginliğimiz işte. Ne mutlu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder